skip to Main Content
0530 401 02 10 info@ekipedu.com

DİJİTAL ÇEVRE VE MEDYA OKURYAZARLIĞI

Çevre adını verdiğimiz alanla doğar doğmaz karşılaşırız. Bu ilk çevreye birçok açıdan adapte olmamızı sağlayan hekimler, hemşireler, yakınlarımız etrafımızda pervanedir. Çoğu zaman sıcacık, korunaklı bir alan olan anne yanındayızdır. Hem fiziksel hem de sosyal çevreyle olan uyumumuzu dengeli ve sağlıklı olarak sağlayabilmek için hep birilerine gereksinim duyarız. Zamanla alanımızdaki kısıtlılıktan çıkar, başta anne olmak üzere yakınlarımızın koruyuculuğuna olan gereksinimimiz azalır ve yeterli koşullar sağlandığında özerkliğimizi ilan edip kendi çevremizin hakimi olmaya başlarız. Odağımız yaşamımızın hemen hemen her döneminde öz yeterlilik duygumuzu geliştirip bir şeyleri kendi başımıza yapabiliyor olmamızdadır.

Çevre dediğimizde geleneksel olarak aklımıza ailemiz, arkadaşlarımız, yaşadığımız semt, okul, ev vb. gelir. Lakin 21. yüzyıl bireyleri için çevre, sadece bu saydıklarımla sınırlı kalmadı. 1990’lı yıllarda bilgisayarın, ardından 2000’lerde internetin de yoğunlaşarak hayatımıza girmesiyle birlikte yepyeni bir çevreyle daha karşılaştık: Dijital çevre! Fakat bu yeni alana adapte olmak, bu alanın içine doğmayanlar için pek de kolay olmadı. Yaşantımızdaki tüm alanlara uyum sağlamak için gereken yeterli deneyim, güvenlik, yakınımızdakilerin desteği gibi birçok dinamiğe, bu alan için de ihtiyaç duyduk. Bizler için hem olumlu hem de olumsuz birçok etkisi oldu. İlgimizi çekiyor, bize hız kazandırıyor, bir şeylere daha kolay ulaşmamızı sağlıyordu evet ama alışkın olduğumuz ilk elden deneyimi bizden esirgiyordu örneğin. Yaşadığımız alanın doğasında yaşantılarımızı ilk elden yürütmek varken bu yeni alan, deneyimlerimizde bir aracıyı zorunlu kıldı. Bu aracı ise karşımıza medya olarak çıktı. Sözlük anlamı “bir müdahale aracı” olan medya, bizlere alışkın olmadığımız bir iletişim şekli sunmuştu.

Dijitalliğin içinde doğan çocuklar kendilerine birincil alan olarak dijital alanları belirlediler. Bu hem masum ve korunmaya muhtaç hem de medya bilgilisi kuşağa “dijital yerliler” adını verdik. Bu alanda bir önceki nesilden daha deneyimli, yakınındakilerin yardımına ihtiyaç duymayan bireyler olarak yetiştiler. İletişimin bir müdahale aracıyla sağlanmasını garipsemediler. Bilgisayar oyunlarını mendil kapmacaya; nitelik olarak yakın ve samimi arkadaşlık ilişkilerini sadece niceliksel fazlalığından dolayı gurur duydukları sosyal medya arkadaşlıklarına tercih ettiler. Basılı yayınları karıştırmak yerine saniyeler içinde edindikleri bilgiler daha cazip geldi. Yüzyılın gerektirdiği hızın içinde savrulurken düşünmeye vakitleri bile olmadı. Elbette olumlu birçok yanı olan bu çevre 2000’li yılların çocuklarının birçok olumlu beceriyi kaybetmesine de sebep oldu. En önemli kayıp da eleştirel düşünme becerisinde oldu.

Medya saydam değildir, simgelerle dolaylı iletişim sağlar; bu dolaylı iletişim bize seçimler sunar ve iletişimi direkt hale getirir. Kendi seçeneklerimizi oluşturmamız konusunda bizleri sınırlandırır. İnsanları kendi standartları içinde hizaya getirir yani. Bu çevrenin olumsuzluklarından sıyrılmak, onu daha verimli kullanmak ve ona uyum sağlamak adına geleneksel çevrelerde ihtiyaç duyduğumuz dinamikleri bir kenara bırakmalıyız. Bir ebeveyn ya da eğitimci olarak medyaya olan bakışımız sürekli kuralın, kontrolün, ebeveyn ya da öğretmen danışmanlığının temel alındığı korumacı ve savunmacı bir girişimden öte hüküm verici, sorgulayıcı ve eleştirel bir yaklaşımla olmalıdır. Kısıtlama mekanizmalarını doğrudan işe koştuğumuz takdirde öğrencileri aktif konumlarından uzaklaştırırız. Onları pasif hale getirmek ise özgüvenlerini zedeler. Halbuki asıl amacımız kendinden emin bireyler yetiştirmektir. Peki, bu çevreye sağlıklı bir şekilde uyum sağlamak için sadece kendinden emin bireyler yetiştirmek yeterli midir? Süreci daha etkili yönetmek ve bu çevrede başarılı olmak adına dijital çevrenin bazı noktalarında aracı olan medyayı yönetmek ve üretmek için medya okuryazarlığı eğitimine ihtiyaç duymaktayız.

Medya okuryazarlığı eğitimi ile beraber medyanın ne olduğu, kimler tarafından üretildiği, denetimin ve erişimin nasıl sağlandığı, medyayı üretmek ya da dağıtmak için hangi teknolojilerin kullanıldığı gibi sorular cevaplanabilir. Tüm bu soruları cevaplamanın amacı öğrencileri medyanın etkilerinden korumak ya da daha iyi şeylere yönlendirmek değildir. Medya okuryazarlığı eğitimi, medya iletilerine karşı bir hazırlık biçimidir. Bu hazırlığın temelinde de eleştirel düşünme becerisini kazandırmak olmalıdır. Bu sayede hiçbir koruyucuya ihtiyaç duymadan ya da olumlu olumsuz hiçbir etkiye maruz kalmadan kendi doğrularını kendileri üretebilecekler, tartışabilecekler, analiz edebilecekler, sonunda da bilinçli kararlar vereceklerdir. Bu noktada sorgulama becerisini kazandırmak ve daha bilinçli kararları almak adına yapılacak uygulamalar önem kazanmaktadır.

Medya okuryazarlığına olan anlayışlardan söz ettikten sonra medya okuryazarlığının hangi işlevlere sahip olduğuna bakacak olursak şunları söyleyebiliriz. Medya eğitimi okul konularını kapsayan bir eğitim değildir. Bu eğitim günlük hayatta karşılaştığımız medya üzerine odaklanır. Medyayı analiz etmek kadar medya içeriği üretmeye, dünyayı ve onun içindeki yerimizi anlamamıza yardımcı olur. Bu nedenle onu anlamak ve incelemek bizim için oldukça önemlidir. En uygun medya araçlarını seçebilmenin, çok kültürlü ve farklı alanlarda en uygun ifadeleri kullanmanın yollarını; medya etiğinin ne olduğunun, medya iletilerinin neden, nasıl, niçin oluşturulduğunun ve medyanın nasıl yaratılacağın cevabını medya eğitimi ile verebiliriz.

Medya okuryazarlığı eğitimini tek başına vermektense anadil eğitimi ile ilişkilendirebiliriz. Günümüzde bakanlığımızca hazırlanan ders programlarının temel felsefesi yapılandırmacılığa dayanmaktadır, bu anlayış da öğrencilerin edindikleri bilgileri beceri halinde getirip bilgiyi gerçek yaşamda kullanabiliyor olmayı hedef alır. Medya okuryazarlığı da Türkçe ders programının içeriğinde yer alan okuma, yazma, dinleme gibi becerilerin kazanımlarının gerçek hayatta kullanımını sağlamak için en uygun çevrelerden biridir.

Tüm bunlara ek olarak üzerinde en çok durulan kavramlardan biri olan “anlam” da artık sadece söz ve yazı ile değil gazete, dergi, ilan panoları ve internetteki şekiller, resimler, grafikler, hareketli görüntüler vb. ile sağlanmaktadır. Günümüz öğrencileri anlamlandırma ve anlam üretme sürecinde basılı yayından çok durağan ya da hareketli görsellerin ses ve yazı ile birleştirilmiş hallerini kullanmaktadır. Bu çok katmanlı dilin anlamlandırılması sorununu çözmede medya okuryazarlığı eğitimi elzem olarak önem kazanmaktadır. Bu sebeplerden dolayı geleneksel okumayı olgunlaştırdığımız gibi medya okuryazarlığını da olgunlaştırmamız gerekiyor.

Sadece medya seyircisi olmayıp aynı zamanda medya okuru bireyler yetiştirmek için; analiz, sınıflandırma, kavramsal olarak düşünüp yorum yapabilme, ayırt etme, derinlikli anlamı çözümleyebilme, ilişkilendirme ve ifade edebilme becerilerini öğrencilere kazandırabilmek için iş birlikli öğrenmeyle ve dayanışmayla uyumlu medya okuryazarlığı eğitimi önem taşımaktadır.

This Post Has 0 Comments

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back To Top